DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kocaeli °C

“Manevi İklim” Reyhan Demirel Yazdı…

24.07.2019
1.280
A+
A-

Gözlem ve izlenimlerime dayanarak, diyorum ki: Ülkemizin moral ve manevî iklime ihtiyacı var.

Uzun yıllardır yaşanılan terör eylemleri, komşularımızda yaşanan iç çatışmalar ve sonucunda oluşan göç  dalgaları ; hemen her gün  gelen şehit haberleri; şehit analarının ve evlatlarının içimizi yakan gözyaşları; darbeler; bu milletin en güvendiği kurum olan “Peygamber ocağı” denilen Ordumuza ve askerimize kurulan kumpas; gözaltılar, haksız tutuklamalar ve yıllar sonra gelen beraatler; düşmanlaştıran ve ayrıştıran siyaset dili; öfke ve nefretle yüksek perdeden konuşan ve tehditler savuran siyasîler ve son olarak da bitmek bilmeyen yüksek enflâsyon ve ekonomik sıkıntılar.

Çok kırıldık, çok üzüldük, çok yorulduk…

Lütfen, artık yeter!

Artık; sakinleşmeye, bolca yüklendiğimiz negatif enerjilerden arınmaya ve moral motivasyona yönetenlerin de yönetilenlerin de ihtiyacı var…( farkındaysanız yönetenleri de düşünüyorum yine!..)

Toplumlar; böylesi travmatik  ve çalkantılı dönemlerden geçerken, manevî önderlerin bilge kişiliklerin önderliğine ve yol göstericiliğine sığınma ihtiyacı duyarlar. Tıpkı, Selçuklu Devleti’nin son , Osmanlı Devleti’nin de kuruluş dönemlerinde, savaşlardan, göçlerden ve kıtlıklardan yorgun düşen halka manevi güç ve destek veren önderler gibi…

Mevlânalar, Yunuslar, Hacı Bektâş-î Veliler, Şeyh Edebâlîler, Âhi  Evranlar ve daha niceleri gibi…

13.Yüzyılda Anadolu topraklarına göç eden Türkmenlere, manevî anlamda güç ve destek vermiş, ışık tutmuş, millî birlik ve beraberliği sağlamak için sevgi ve hoşgörü tohumları ekmişlerdir.

Savaş yerine barışı, Düşmanlık yerine dostluğu, sevgi ve hoşgörüyü; din, mezhep, ırk ,cins ve renk ayrımı yapmadan, bir arada yaşamanın yollarını göstermişler.

Felsefelerinde, insan sevgisi, kardeşlik, hoşgörü ve barış vardır.

“İNCİNSEN DE İNCİTME” diyen Hacı Bektâşi Velî, farklılıklara, kin ve nefrete karşı sevgi ve hoşgörüyü düstur edinerek, barış içinde yaşamayı bakın nasıl güzel ifade etmiş:

“ Sevgi , muhabbet kaynar, yanan ocağımızda,

Bülbüller şevke gelir, gül açar bağımızda,

Hırslar kinler yok olur, aşkla meydanımızda,

Aslanlarla ceylanlar, dosttur kucağımızda.”

Sevgi ve hoşgörü âbidesi  Mevlâna Celâleddîn-i Rumî ise:

“Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol,

Hiddette ve asabiyette ölü gibi ol,

Tevazu ve alçakgönüllülükte toprak gibi ol,

Hoşgörüde deniz gibi ol,

Cömertlik ve yardımlaşmada akarsu gibi ol,

Şefkat ve merhamette güneş gibi ol,

Ya olduğun gibi, ya göründüğün gibi ol.” Öğütleriyle hakiki anlamda insan olabilmenin formüllerini veriyor.

Mevlâna, yaşamı boyunca kibir, gurur ve nefretten uzak durmuş; dil, din, ırk ve mezhep ayrımı gözetmeksizin sadece insan sevgisi ile hareket ederek, tüm insanlığın dikkatini çekmiş, evrensel bir değerimizdir.

Ya bir diğer sevgi ve hoşgörü anıtı Yunus Emre ne demiş:

“Gelin tanış olalım,

İşin kolayını tutalım,

Sevelim, sevilelim,

Dünya kimseye kalmaz.” Başka bir dörtlükte ise:

“Ben gelmedim kavga için,

Benim işim sevgi için,

Dostun evi gönüllerdir,

Gönüller yapmaya geldim.”  Yunus’a göre, dünyaya geliş nedeni, kavga, fitne çıkarmak, kötülük yapmak değil; sevmek, sevilmek ve barış içinde yaşamak.

Bir, 13.Yüzyıl inceliğine ve zarafetine bakın, bir de 21. Yüzyıl hoyratlığına ve kabalığına…

Nasıl bu hâle geldik, insanın aklı almıyor…

“Öfkede ölü gibi ol” diyen Mevlâna’yı neden hayatımıza katamamışız…

Neden, şefkat, merhamet ve hoşgörüden bu kadar uzağız…

Neden, sevgi ve hoşgörü sözcüklerini yönetenlerden duyamayız…

Acaba, Yunus gibi, Mevlâna gibi ışık saçan, aydınlık mürşitlerimizin olmaması mıdır nedeni…

Oysa günümüzde de pek çok manevî şahsiyetlerin vâr olduğunu biliyoruz…

Meselâ o zât-ı muhteremlerden, Şeyh Edebâli’nin Osman Gazi’ye verdiği öğüt gibi bir öğüt, bir tavsiye duyduk mu hiç ?…

“  Ey  Oğul !

Artık Beysin,

Bundan sonra, öfke bize, uysallık sana;

Bundan sonra, bölmek bize, bütünlemek sana;

Acizlik bize, hoş görmek sana;

Güceniklik bize, gönül almak sana;

Suçlamak bize, katlanmak sana;

İlim bil, irfan bil, söz bil;

Usûl bil, âdap bil, sınır bil.”

Ne yazık ki duyamadık…

Ama nasıl bir tavsiye duymuştuk? Mesela; iktidara yakın ve pek değer verdikleri bir İlâhiyatçı yazardan aynen şunu duymuştuk: “ Doğrucu Davut olmayın. Her doğru her zaman söylenmez.

Eleştiri muhalefetin işine geliyor, iktidara zarar veriyorsa, doğrucu Davut olmayın..”

 

Maalesef, bir İlâhiyatçı bunu söyleyebildi…

Aslında, bize, manevî iklimimizin yeşermesi ve gölgesinde serinleyebilmek için Doğrucu Davutlar gerekiyor…

Aksi takdirde bu topraklar çoraklaşıyor ve çağdaş Mevlânalar ve Yunuslar yetişemiyor…

Bize Yunus gerek, Mevlâna gerek, Şeyh Edebâlî gerek…

“Ne olursan ol gel” diyecek Mevlâna gerek…

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.